12 Nisan 2010 Pazartesi

Maç Yazısı 1


GERİ DÖNÜŞ BİZİM İŞİMİZ

05.04.2010

Yazarlar Takımı, baharın “kısakolluları sandıktan çıkartalım” dedirttiği bir akşamda Beşiktaş Fulya Tesisleri’nde kolacılarla oynadı. 2-2 biten maçı, muhabirlerimiz Mustafa ve Alican sizler için mercek altına aldı.


Takımda rehavet havası

Takım kurulduğundan bu yana; maç öncesi içilen sigaraların, yenen dürümlerin, sahaya ısınmadan çıkmaların, yani profesyonelliğe yakışmayan ne kadar hareket varsa hepsinin temsillerini bir bir sunan yazarlar takımı yine alışkanlıklarından vazgeçmedi. Bir süredir sahalardan uzak olan ve kulislerde tedavisine Almanya’da devam edeceği konuşulan Harun’u da yanına alan Metin Hoca da geç gelen adalet gibi ısınmaya merhem olamadı. 15 dakikayı geçmeyen, yarısı da dalgayla geçen ısınma turunun sakatlıkların habercisi olmasından endişe ediliyor.


Turuncu vs Mor

Karşılaşma kolacıların sahadaki yerini bir türlü alamaması yüzünden gecikmeli başladı. Bu durum bir saat futbola asla doymayacakmış gibi duran Cansel Elçin’i daha maçın başından gerdi. Kolacılar sahanın Fulya bayırına bakan yarısında mor yelekleri yer alıyor, yazarlar takımı ise turuncu yeleklerinin asaleti ile Turan Abi’ye bakan yarı sahada mücadele ediyordu. Turan Abi demişken; o da önümüzdeki 60 dakika boyunca, oval ofisinde açtığı ufak rakıyla bire bir oynayacaktı.


Harun’dan destek ve kulis

Sakat da olsa takımını yalnız bırakmayan, yenik duruma düşen takımını görünce gözleri buğulanan, “Bugün takım galbiyete inanmamış, ah be sakat olmayaydım şimdiye 3 tane sallamıştım bile” diyerek hocasına “benim tsirtüm bu takımda banko oynar” mesajını veren Harun Tekin’in tribündeki desteği maç boyunca sürdü. Fakat neden Metin Hoca’ya sürekli “hocam ben bu takımda banko oynarım” dediği anlaşılamadı. Akıllara bir an Yılmaz Erdoğan’ın takıma teşrifi konusu geldi.


Kaptanın ‘edeleli ficudu’, pardon ayakları

Baran’ın kısa süreli veryansın efektli sakatlığı üzerine Metin Hoca kaptan Bağış’ı oyuna aldı.

Oyunda sürede kenardan kaptanın adalelerine yoğun ilgi gösterilmesi, “tam topçu bacağı mübarek” denmesine Metin Hoca içerledi. Kumaş pantolonun paçasından sıyrılarak gösterilen “Siz topçu bacağı görmemişsiniz çocuklar, topçu bacağı bak böyle olur, Bağış da kimmiş?” cümlesi hoş bir sada oldu mu? Emin değiliz.


Sağ açığa neşter vurma zamanı

Devre düdüğü çaldığında takım 1-2 mağluptu. Alpay kenara gelmiş Bağış girmişti. Zaten kaptan sürekli sonradan oyuna giriyordu: Ahmet Kaya’dan dnliyoruz: “Hep sonradan gelir aklım başıma.” İlk yarıyı tek cümleyle özetlememiz gerekirse, her hangi bir yazar takımı maçında Evlendirme Dairesi’nin oradan maça kulak veren bir vatandaşın bile onlarca kez duyabileceği cümleyi seçmekten başka şansımız kalmıyor; “Bravo be Ender!” Ender’in sırrı ise sonradan ortaya çıktı. Devre arasında kolacıların getirdiği powerade’lere yumulan Ender asıl bombayı patlattı: “Bu akşam iki tane içtim bunlardan şiştim, açlık maçlık kalmadı. Tıkadı vallahi. Bi dahaki maça ekmek de getirip banıcam, bir öğünümü kurtarır.”


“Hangimiz yazmıyoruz ki?”

Farkın bire inmesiyle panikleyen kolacılarda sinirler geriliyor ve takımlarındaki bloklar arası kopukluk uçtan uca bağrışlarla gideriliyordu. O dakikalarda yaşanan bir elleme oynama pozisyonunda rakip stoperle kaptan Bağış arasında geçen diyalog ise Türk spor medyasının ne kadar geniş bir mecra olduğunu bizlere ispatlıyordu. Pozisyonun ardından belirttiği görüşünü “ben spor yazarıyım” diyerek sağlam temele oturtan kaptan, “ben de yazıyorum” cevabını alıyordu. Bu yazarlık anlaşmazlığına “Hangimiz yazmıyoruz ki?” diyerek son noktayı koyduk. Nitekim çok geçmeden Baran’ın golüyle beraberlik geldi ve “birlik ve beraberliğe ne kadar ihtiyacımız olduğu” ortaya çıktı. Futbolun sırrının Coca-Cola'nın sırrına benzemediğini rakiplerine gösteren yazarlar takımı Coca-cola takımının da gazını kaçırdı.

Dünkü maçta oynanan oyun kadar itirazlar akılda kaldı. Coca-Cola takımının ofsayt kural olarak itiraz etmesi, yetinmeyip yan hakemi de 7 ceddine yetecek kadar colayla kandırmaya girişmesi gözden kaçmadı. Bu sırada zırt pırt ofsayt çalan yan hakeme Harun Tekin'in güvence vermesi hoştu: “Hoca sen çal, penaltı gibi penaltı olsun, gördüğünü çalıcaksın argadaş. İtiraz edeni evinden aldırırız.”

Ne de olsa dünkü Sarı Krampon’un da dediği gibi; Futbol, her durumda Almanlar kazansa da, 11 kişinin bir saniye bile susmadan oynadığı bir oyundur.


Maç sonrası demeçler:

Metin Hoca: Söyleyecek fazla söz yok, takım bugün galibiyete inanmadı, akıllar iki kasa koladaydı. Perşembe günü hepsini sahada çakı gibi görücem. Yönetime sesleniyorum; bu kadroyla bu kadar oluyor, ne kadar ekmek o kadar köfte. Almanya’da umarım Tanrı bizim yanımızda olur. He bu arada, Barcelona’yı babam da şampiyon yapar, Guardiola gelsin yazarlar takımını şampiyon yapsın.

Kaptan Bağış: Biz çaya attığımız şekere dahi dikkat edelim, iki porsiyon iskender’i bire indirelim (etibol), adam gitsin 15 günde nutella göbeği yapsın. Böyle olmaz. Gitsin Sergen’le Galata’da bira içsin artık o arkadaş. Euro 2008 Türkiye ruhunu bu göbeklerle mi bulucaz?

Emre: Geçen akşam Barcelona’yı seyrettim, adamlar ne top oynuyor arkadaş, şiir gibi. Onların oynadığı futbolsa, bizimkisi panayırda marlborosuna penaltı atmaca. Bir nefes versene.

Hakkı: İstediğim topları alamadım, emanet şortla bu kadar oluyor.

Ender: Bayağı top geliyor iyi oluyor, verdiğim paranın karşılığını fazlasıyla alıyorum.

Baran: Siz basın mensubusunuz her şeyden haberiniz vardır, bildiğiniz nefesi kuvvetli iyi hacı hoca var mı? Bileğim döndü de…

Alpay: Nutella ve birayı kesiyorum, yarından itibaren rejime başladım, bu şarkı burada bitmez

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder