1 Mayıs 2010 Cumartesi

Taylan Ege Cingöz'den Unna'ya...

Bir Ayazma Öyküsü (part 1)

(Bu hikaye epik bir hikayedir. Olaylar, kurumlar, karakterler bire bir GERÇEKTİR!)
5 ay önce gitmişlerdi Almanyalı yazarlarla maç yapmaya. Gittiklerinde neyle karşılaşacaklarını, neyi nasıl yapacaklarını pek de iyi bilmiyorlardır belki ama bir ışık vardı. Almanya takımı karşısında alınan 7-1lik mağlubiyet Nobel Edebiyat Ödülleri sayısıyla oranlanmış ve "Almanlar yendiğinde bizim de yenmiş olmamız gerekmiyor muydu yahu?" denmişti. O beliren ışığın bir umut ışığı mı yoksa tünelin sonuna gelindiğinde monte edilen "pamuğun" yarattığı ışık mı olduğu bilinmiyordu. Ancak vazgeçmediler. İnatla tutundular bu mücadeleye. Kimisi daha fazla sigara içti, kimisi daha çok bira... Kimisi gecesini gündüzünü birbirine kattı bu takım için, kimisi de yazdığı maillere cevap dahi alamadı ama küsmedi. Kimisi çekiminden vazgeçti, kimisi yeni çıkan albümünün tanıtımını kaçırmayı dahi göze aldı. Ama hepsi tek bir şey uğrunaydı! Almanya'ya geri dönmek ve düzenlenen Şampiyonayı kazanmak... Perşembe günü ayak bastılar yeniden Almanya'ya. Burdan ayrıldıklarından beri 5 ay geçmiş ve her pazartesi, perşembe akşamları arenaya çıkan gladyatörler gibi çıkmışlardı Beşiktaş'ın Fulya tesislerindeki halı sahaya. 5 ay boyunca arenalarında kendilerini yetiştirmişler, yeteneklerinin üstlerine koyarak "Yazar çizer takımı mı? Sizden olsa olsa ayak takımı olur! Puhahahahaha" diyenleri utandırmışlardı. O lafları söyleyenlere nispet "AYAZMA" yazdırmışlardı göğüslerine. (Hayko'nun ki hariç hiçbirinin ki dövme değil elbette.) "Dök bizi sokaklara AYAZMA!!!" sloganlarıyla uğurlanmışlardı ve tek amaçları da buydu zaten. Adeta bir Rocky filmi tadındaydı takımın hikayesi. Hani olur ya filmin başında Rocky çok acayip dayak yer pis, komünist, terörist, uyuz, sarışın, yarma Rus'tan. Vazgeçmez ama Rocky. İntikam ateşi çoktan bedenini sarmıştır çünkü. Çalışır didinir. Kar kıyamet demeden hem de. Yeri gelir odun kırar, yeri gelir kağnı çeker, yeri gelir kasap dolabındaki bütün ineği yumruklar. Ama hiç bir zaman mağrur duruşunu kaybetmez. Pis Rus ise teknolojik aletleriyle hazırlanır karşılaşmaya. O bir makinedir çünkü ama Rocky bir insan... Filmin sonu malum. Rocky'nin yumrukları pis Rus rakibini nakavt eder. Ayazma'nın hikayesi de aynısı işte. 7 gol atıp bir nevi onları nakavt eden düşman ülkenin boksörü durumundaki Almanya takımının karşısına bütün mağrurluğuyla çıkmak için gittiler el diyarına. Belki eksiklerdi. Belki moral kaynakları, aynı zamanda da gece muahbbetçileri Hayko Cepkinleri yoktu. Belki Beşiktaş maçında muhalif duruşu ve pankartı nedeniyle zor anlar geçiren Emrah Serbesleri yoktu. Belki can simitleri ve küçük imparatorları Metin Hocaları yoktu. Ama hepsinin ruhunu taşıyordu o takım. (Tabi eksikleri hissettirmeyecek bir kaç iyi transfer de yapılmadı değil ama malum epik hikayelerde kahramanın açığına yer verilmez.)
Turnuvada kuralar çekilmişti. Şanlı Ayazma'mız 8-0lık acılar barındıran İngiltere, bir zamanlar sınırına dayandığımız(!) Avusturya ve turnuvanın son galibi İsveç ile aynı gruba düşmüştü. Ama ezeli rakip, ebedi dost ve küçük, 7-1lik bir hesabın görüleceği Almanya'yı arıyordu gözler. Final aşkıyla yanıp tutuşan Ayazma, ilk maçında düşmanımın düşmanı benim dostumdur diyerek İngiltere ile 0-0 berabere kalıyordu. İkinci maçta Alman ekolünden gelen ve intikamın ateşinin alevlenmesine sebep olan Avusturya'yı 2-0la geçen kahraman Ayazma'mız son şampiyon İsveç'i de 3-1lik skorla geçerken İngiltere'nin Avusturya'yla berabere kalmasının ardından lider olarak adını yarı finale yazdırıyordu. Şimdi rakip İtalya'ydı ve her şey finale kalmak için feda edilebilirdi. Çünkü finalde ev sahibi Almanya onları bekliyor olacaktı (muhtemelen). Grup maçlarında rakiplerin sert futbolundan yakınan Ayazma, başını eğmeden, tüm zorluklara ve sertliklere yeri geldiğinde göğüs gererek yeri geldiğinde burun vurarak bazen tekmeye kafa sokarak bazen de taban kaldırarak direnmeyi bildi. Bazısı sıcacık yatağında uyuyor, bazısı İtalya için taktik hazırlıyor, bazısı da (kendisi kim olduğunu gayet iyi biliyor) kafayı çekiyor olabilir şu anda. Ama hepsinin aklında tek bir şey var: ŞAMPİYONLUK!

-to be continued-
...
-arkası yarın-
...
-önü öbür gün-
...
-sağım solum saklanmayan sobedir-
...
-hatıralar sarmış dört bir yanımı-
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder